12 Mart 2018 Pazartesi

Naftalinsiz Halılar.

Boyumdan büyük egom yok benim. Bizim buralardaki halılar gibi naftalinlere sarmalayıp depolara koyalı çok oldu yersiz egolarımı. Aklım erdiğinden beri zemine değmeyi çok severim. Tabanım tanımalı taşmış, toprakmış, kummuş...
Biz küçükken etrafımızdaki bazı aileler hasta olmamızdan korkup sürekli "terlik giy, halıya bas" derdi. Halbuki büyüdükçe gördük ki halıya basanlar daha çok hasta oldular. Zaman zaman ayağımızın yandığı , su topladığı , kesildiği de oldu ama onlarında yeri vardı topallayarak yürümelerimizde.
Yeri olmayan şeylere hep bir ters bakardık. Elimizde değildi. Ya da ayağımızda değildi, tabanımızın bastığı yeri gözümüzde görürdünüz zaten. Baş parmağımızdan tutun , saç telimize kadar aynıydık biz ego halılarını naftaline sarıp depoya kaldıranlar. 
Kimileri ne paralar yatırdı halılarına, yok özel dokumaymış, iran halısıymış. Bazıları ise yöresel halıları ile övündüler, köyde toprağa basanın üzerinden şehirde onun emeğine basarak böbürlendiler.
Sanırım yere bastığımdan dolayı , yapmadıklarımdan oluşan tozlarımı altına itip saklamaya hizmet eden bir halım olmadı benim. Tozum, kirim ,pasım genellikle ortadaydı. Öyle ki halısına düşen lekeyi yok etmek için türlü emekler harcar, masraflar yapardı insan. Bendeki lekelerse bırak paspası peçete ile bile varlığını yitiriyordu. Peçetem bile yoksa orada durup bana hatıra kalıyordu. Birilerinin kir dediği birilerinin anısı oluyordu.
Ayakkabıya alıştığım zamanların birinde , akşamüstü top oynamaya karar verdik. Gün batımı, kumsal, eş dost... Çıkardık ayakkabıları , kurduk takımları, sonrasında da suya atlarız dedik. Başladık oynamaya. Serinlemek için topu suya atanlar, sevdigi bir kızın onu izlediği hayaliyle artistlik hareketler yapanlar... Derken ben durup dururken etrafımda da kimse yokken o plastik topla yumuşacık kumda ayağımı kırdım. Öyle manasız bir kırılmaydı ki bu, bir gün sonra kabul ettik kırıldığını. Anladım ki ; ayakkabıma öyle alışmıştı ki ayağım, zemini yitirmişti. Bana kızmıştı ayağım. Yalın ayak gezdiğim kumlarla araya bir fabrika plastigi koydum diye bana kırılmıştı
İnceydi kemiklerim. Ama çocukluğumdan bu yana hiç korkmadım kırılmasından. Ben korkmayınca onlarda kırılmadı. Yapısından çok yapacaklarımıza odaklandık. Yıllarım böyle geçti. Ve hiç kırılmadık.
Ağaçlara tırmandık, duvarlardan atladık, kumlarda koştuk, çıplak ayaklarla basketbol ,futbol oynadık hatta arıya bastık iğnesi kaldı yadigar...
Ama her şeye rağmen hepimiz ayakları yere basan,  aynı mahallenin çocuklarıydık.