30 Ekim 2023 Pazartesi

  

Bir dil arıyorum. Bütün yolculuğum bunun üzerine, bütün yoruculuğum da. 

Niyetim kimseyi yormak değil. Zaten kendimi yorarken etraf alıyor nasibini. Halbuki kimseye dert olmak ya da yormak gibi isteğim yok. Olan zamanımı da elinin artığı kendime harcıyorum. 

Aradığım dil düz, sade, öz. Sükunetli bir dil. Açıklamasız, zaten açık olan. Kurmasız, devir daimi olan. Sorgusuz, soruları olan. O dil lütufun kıymetini, teşekkürün maharetini, özrün ağırlığını bilen bir dil. 

Pelesenk olsa ne ala fakat şikayet dolu ağızlarda yer bulabilir mi bilmiyorum. Dilerim bulsun. İyi gelir. 

Bazı dillerin hatrı vardır ya insan hayatında, öyle bir dil. Dediğinin hissiyatı kaybolmayan, araya sigortavari hal hatırları sokmayan varlığını aylık değil de ömürlük icra eden bir dil. 

Bir fincan kahve gibi bir dil. 

Oturduğun yerden seyrederken zevki olan, dinlerken kaygılanmadığın, anlarken yorulmadığın bir dil. 

Yorulmak, bu ara içimizin bize en çok söylediği şey olabilir. Ya da eşimizin dostumuzun. Ya benim.

Velhasıl iletişim kuvvetli bir dil arıyorum, dediğiyle barınak değil de, rehber olan. İçinde herhangi bir şey barındırmayan. Barındırdığı her şeyi salmış olan. 

Hatta bir şeyi bıraktığın zaman yaşamaya başlayabildiğini ima eden bir dil. Sevmenin şöylesini böylesini bırakıp sevmeyi yaşayan bir dil. Gerekliliğin gereksizliği karşısında susan bir dil. 

Saz olan bir dil, derdi gamı iki ağaça teslim edip tınısını dağlara kadar uzatan bir dil. 

Dalgasını da geçen bir dil. Güldürürken düşündürmeyen zaten düşünebildiği için gülen bir dil. 

İşim gücüm bu dili aramak. O dili bulduğumda hasbihal etmek, hatta sesli olarak umut etmek istiyorum. Umuduma yol olur o zaman o dil. Sözü söğüt olur. Şifasını da aklıma getirdikleriyle verir. Ben de böyle böyle çoğalırım.

 Şimdi susuyorum. Dört paragraf öncesinin son cümlesi gibi.