6 Ocak 2022 Perşembe

 Yoruldu günler. Sabahın nuru gitti, gündüzün hayrı. Derdi ortak ettik şimdiye. Gerdik gönlümüzün yayını. Ne öteki yaptı bunu bize, ne beriki; içimizdeki yaptı. Bunca gamı, derdi sen ben giydik. Kırdık yüzümüzü, yapıştırdık tekrar. Kırıldıkları yer hala aşikar... 

Yoruldu yarınlar, daha gelmeden bugünün yorgunluğunu anlattık bilmediğimiz yarına, bildiğimiz gibi oldu yarın. Baktık bildiğimiz gibi, hemen buyur ettik. Bize tanıdık olsun yeter, hemen veririz bizim sandığımız malı mülkü. Hemen veriririz yaşama hakkımızı. Sana bana öğretilen her şeyin tamah etmek üzerine olması boşuna mı? Sen yeme, içme, hakkın da değil yaşama; lakin tanıdık birini buldun mu hemen yaşat. Çünkü tulumbayız biz, suya boyu yetmeyenlere su çekmek için gelmişiz. Velhasıl ver Allah'ın suyunu, Allah'ın tembeline. Sana kalmazsa su, bırak Allah'ın sana verdiği güç var. Ona vermemiş, senin sırtına vermiş... Olsun... Sen yor yarınları, hayra değil de bugünün aynına yor... 

Bilmediğimiz şeyler korkutuyor bizi. Çok güçlüyüz tabii, bize bir şey olmaz da, bilmediğimizden korkuyoruz. Bilinmezlik bizim zayıf noktamız. -Hadi kalk gidelim, öğrenelim desek ona da yoksun, belki de Allah'ın tembeli buradan da tanıdık geliyor, ama biz bilmiyoruz-  Seviyoruz bilinmezden korkmayı, bildiğimize de çökmeyi.  Ömrünü çalana iki söylenip tatmin olurken, ömrünü paylaşanı da döve döve öldürüyorsun. Yakınına uzak olanın, uzağına yakın olması da normal. Sana yapılan, sana da bir yerden tanıdık geliyor di mi?

Yorduk dünlerimizi, anlat anlat onlar da yoruldu. Bugün de yaşanacak bir şey bulamayınca, geçmiş hikayeleri güzelleye güzelleye anlattık, bire beş kattık, eğriyi doğru yaptık. Kim aksini iddia eder? İspatlasın, o ispatlayana kadar ben zaten bire on katarım. O doğruyu bulmak için çalışadursun, benim bir hurafem başkasının on doğrusuna denk. Dünü dünde bırakmadık, sündürdük de sündürdük. Esnedikçe rengi gitti. İnsanlar bugüne kıymet veremediği için dünün güvenine sığındı, hallaç pamuğu gibi oldu; bugünün kendine güvensizliğiyle dünün hikayesinin şefkati...

Yorduk insanlığımızı,  neşe yerine keder bağları ile sevdik birbirimizi. Kederi tanıdık olanı yakın bulduk. Kendiliğimizin verdiği huzuru, beğenilme kaygısına teslim ettik. Güldüğümüz anları ekrana, duyduğumuz sesleri kulaklığa devrettik. Durduğumuz yerden hasta ettik kendimizi. Durduk çünkü. Yaratımımızın aksine, herkes büst olmak istedi. Küstü doğa, açmak istemedi. Kendimiz gibi onu da beton etmek istedik. Betonu yerle bir etti doğa, bir biz yerle bir edemedik olmadık düşüncelerimizi. Herkes birbirine soru sordu da, bir kendine sormadı. Kendi yediğinin hesabını başkası ödesin istedi, herkes böyle isteyince de ortada başkası kalmadı. Başkası herkes, herkes de kendi oldu. Kendi herkes olamadığı için yorduk insanlığı... Herkes, herkes ona hizmet etsin istedi. Kendilik bir lokma ekmek bulamadı... 

Öldü kendiliğimiz. Yorgun düştü. Bir sürü farklı rengin, türlü değerlerin, sayısız ihtimalin olduğu kendiliğimiz, kendini dümdüz bir otoyola, küçücük bir ekrana yeğledi...