11 Şubat 2019 Pazartesi

Durum.

Simsarlığı kalbim kaldırmıyor, yoksulluğu ruhum. Olamıyorum aklımın onaylamadığı biri. Öyle oldu mu kapanmıyor gözüm, sevdiğime sevmediğim şekilde varmak yarı yolda bırakmış oluyor huzurumu.

Huzur ki benim marşım. Başka türlü çalmaz oluyor benim sazım.Yoruyorum kendimi... Boşuna. Boğuyorum fikirlerimi, keyifsiz öksürüyorum. Sanki her öksürükte daha bir sararıyor bıyıklarım. Daha bir kavruluyor yanağım. Daha bir katlanıyor göz kapaklarım. 

İyi olayım diye uyuyorum, rüyamda hala umut var. Ya da rüyamdaki umudun kalması umuduyla, iç içe girmiş bir hayal aleminde yardım arıyorum kendime. Yolluk bir yaşam azığı. 

İyiliğim bir beni iyi etmiyor. Etraf memnun benden, güleç güleç bahsediyorlar hakkımda. Teşekkür ediyorlar boyuna. İyi bahsediyorlar benden. Yani iyi biriyim o kesin, bu kadar insan yanılıyor olmamalı. Ama iyi gelmiyor bana iyiliğim. Elimde bir deva var, benim derdimin değil. Küçükken hastanede dertler karışmış galiba, ben başkasının derdiyle yoğrulmuşum. Derdimin yaşlılığında, iyiliklerim sadece herhangi bir toplu taşıma aracında yer verilmesinden öteye götüremedi beni. 

Umut ise; dede evindeki bir çerçeve içinde duran, artık dikkatini çekmeyen bir resim gibi. Eve ilk giren dışında kimsenin haberi yok. Artık ahali misafire göstermiyor bile. İştahı kaçmış bir miat.

Coşku dolu ruhum ise ipotek edilmiş bir politakaya. Seçmediğim fakirliklerle boğuşuyorum. Elim de armut toplamıyor elbet, ama armuda alışmış çoğu. Nedenini anlamak zor değil. Zeki bir analiz yapmış ergenler gibi de sağaltmayacam konuyu.Velhasıl benim kazanmayı, biriktirmeyi öğrendiğim şeyin buralarda karşılığı kalmamış. Birimi değişmiş insanlığın. 


Gel gelelim benim teker hep anarya. Ya da dünyanın tekeri altı ileri. Bir uyuşmazlık var ki; sanki tek bildiğim yer var ve oraya da ait değilim. Saçma olduğunu ben de biliyorum. Ama saçma olduğunu bilmeyen onca insanın/şeyin arasındayım diye saçmalamak da bana düşüyor olabilir. Emin değilim. 
Biliyorum herkes emin. Ama ben değilim. Yaradılış meselesi napacan! 

Bir yanda aklımın fuzuli şeyleri çekmediği, derdin sadece doymak olduğu, tatlı niyetine yeni yaşam biçimleri gördüğün, tarihe rehber olmuş kalıntılara yarını sorduğun, hayallerini yetine yorduğun, yorgunluğundan tatlı bir uykuya daldığın bir yaşamın ütopyası...  
Bir yanda akılların yandığı, dumanının genzimize kaçtığı dünya tantanası...