30 Aralık 2017 Cumartesi

İstediklerin.

Yorulduğun anlar var hayatında. Canının pek bir şey yapmak istemediği. Yaptıklarının bile fazla geldiği. İnsan enerjinin tükendiği, varlığının farkına varamadığın anlar var hayatında. Dertler var , tasalar...
Belki kimsesiz olduğunu hissediyorsun, belki geleceği göremiyorsun. Belki sarılacak bir şey arıyorsun belki kolların bir şeye sarılmaktan yorgun düşmüş dinlenmek istiyorsun. İşsiz kalmış , hayat standartını kaybetmiş olabilirsin. Ya da standart diye bir şeye vakıf olmamış bile olabilirsin, senin için sadece geçim derdi diye bir süreç olmuş olabilir.  Aşık olmuş , istediğin cevabı alamamış olabilirsin. Ya da hiç aşık olmamış olan biten şeylere turist gibi bakıyor olabilirsin. Ailenle anlaşamıyor olabilir ,mutlu olmayabilirsin. Veyahut ailenden kopamıyor , onlarsız yapamıyor olabilirsin. İş yerinde kendini oraya ait hissetmiyor olabilirsin. Başkalarının işine yarayıp , içten içe kendi işine yaramadığını düşünebilirsin.  Kendinle kaldığında yapacak bir şey bulamayıp, sürekli başka cihazlarla oyalanıp gün geçirmeye çalışıyor da olabilirsin.

Bunların hepsi kurmaca. Bütün dert dediğin, ah dediğin, vah dediğin...Bütün bu söylediklerin, kendini eğlediğin şeyler. Olmamışlıklar üstündeki terli bir kıyafet gibi üşütüyor seni. Çıkarıp ,duş almak kadar kolay bir yerdesin. Terden üşüyorsun diye havayı soğuk zannediyorsun. Titreme anında insan beyni türlü oyunlar oynar. Acizlik , korku, söylenme gibi adetleri vardır. Şimdi sen buraları okurken bile türlü antitezler söylüyorsundur içinden, adeta bir sayıklama gibidir onlar. Anında çıkıverir ağzından ve çok zamanlar söylenmiş olmasıyla beraber manası hiç tartılmaz. Kalabalığın söylediği, ne olduğu bilinmeyen sözlerdir. Yıllardır söylendiği için sen de bunu doğru kabul edersin. 
Gerçi neden doğruya bu kadar ihtiyacın var o da bilinmez ama...
Hep bir doğru olmak çılgınlığımız var. Öyle ki bazılarımız dosdoğru gidiyor. Dümdüz! Doğru olmayı öyle yanlış anlamış ki doğruca beton gibi devam ediyor hayatına. Sorgusu yok doğrusu var. Yaşam evrilmiş, ekolojik denge yerle bir olmuş, dünya pamuk ipliğinde yaşar olmuş o hala annesinin beşiğinde doğru doğru diye bir o yana bir bu yana sallanıp uyuyor. 

Diyelim ki titremelerinden vazgeçmiyorsun, değişimden korkuyorsun.  Dünya zaten yitip gidiyor. Baktığın açıyı biraz değiştirmeyi dene,senin maaşının iki gram azalmasından korktuğun dünyada eş zamanlarda neler oluyor. Senin peynirinden daha vahim olan şeyleri görüp, kendinin de bu dünyada söz hakkı olduğunu hatırlaman için ne yapmak gerekiyor? 
Bizim insanımız ya titriyor ya da yanıyor! Ortası yok. Sağlıklı bir durum yok. Ya çaresizlik titreyişinde ya da dünyanın sahibiymiş gibi alev alev ortalığı birbirine katıyor. Soran olursa zamanında titredim diyor, zamanın ondan haberi yok.Zeka terk! Denge zekadan önce gitmiş. Onlar bile gitmiş sen gitmekten korkuyorsun! 
Seni şu an istediğin bir şeyi yapmaktan alıkoyan ne var hayatında ? Sıkışan maddiyata yaslanıyor. Ama daha fazla çalışıp , gerekli olan şeyleri elde ettiğinde bir şeyleri bırakabilip isteklerine zaman ayırmak kimsenin aklına gelmiyor. Kendini adam akıllı kapatıp kazandığı parayı kontrol etmek hep hava cıva gibi geliyor. Hep bir olmazlar edebiyatı. İşin özünde az çalışıp çok kazanmak istiyoruz. Sadece para değil, sevgide de sağlıkta da. Her zaman köşeyi dönme planlarımız var , yolu sevip tadını çıkaranımız yok. Üç beş kişi dışında. Dünya nüfusuna vurduğun zaman dünyanın haberi yok o üç beş kişiden. 
Bırak artık! Çıkar şu üstündeki terlileri...Git bir duş al. Sıcak su o kadar zor bir şey değil. Vücut ısını dengele. Çık kendine bir çay , kahve koy. Bırak yahu çayı kahveyi su koy! Su iç güzel güzel. Al eline kağıdı kalemi yaz! Bütün istediklerini , kendini içinde gördüğün dünyalarını tasvir et. Yaz! Arzuladıklarını,merak ettiğin yerleri, görmek için nelere ihtiyacın olduğunu! Olan durumlarından vazgeçmekten korkma! Vazgeçmek kaybetmek değildir. Nasıl buraları edindiysen yine edinebilirsin. Yine sevebilir, yine iş bulabilir, yine yeni istekler yazabilirsin. İstemekten çekinme. Sevmekten çekinme. İnsanız...Kendi yaşamını kimsenin tanımadığı bir heykel kıvamında ziyan etme. O heykelleri de kim bilir hangi insanlar yaptı. İnsan eli değmiş şeyleri bu kadar tabulaştırma.Kalbinin ormanları, elin yaptığı binadan daha korunaklı...

3 Aralık 2017 Pazar

Yalnızlığım...

Yalnızlığı mı soruyorsun bana? 
Bilir miyim diye? 
Bilmem... Ben kendimi bilemediğim gibi onu da bilmem. Kendim kadar benimdir o. Ona rağmen bilmem. Öylesine zaman harcamışımdır ki yalnızlığıma, öyle şık kafiyeler bulmuşum ki, öyle zamanlarım olmuş kendisiyle hayal bile edemediğim, umutlarımı ,kaygılarımı, korkularımı, arzularımı, egomu her bir şeyimi yanında dökmüşümdür. Yine de bilmem.

Hayatımın tek tanığıdır o. Yakın dostum vs. demeyeceğim. Dostluktan ötedir çünkü. Hayatımın neredeyse tamamını onunla geçirdim. Çocukluğumda oyunlar oynarken kalabalıktım , insan üstü güçlere sahip kahramandım ;  fakat yalnız. Oklavaları , tencere kapaklarını ancak yalnızlığımda türlü eşyalar gibi kullanıyordum. Ummadık biçimlere sokuyordum onları. Olağan dışı idi yalnızlığım. Olağan olan birileri ile olan halimi alttan almamı sağlıyordu yalnızlığım. Bazı zamanlar koca bir şair - ama heykelsiz- , bazı zamanlar bir taksici , bazı zamanlar hızlı bir motor sürücüsü , bazı zamanlar harika bir basketbol oyuncusu, bazı zamanlar ise sevdiğini kurtaran kahraman oluyordum. 
Biraz daha büyüdüm. Yalnızlığım bir yumruk yedi. Anlamadım ne olduğunu. Bütün yalnızlığım bir başka kişinin olmayışını yaşatmaya başladı. Hayallerim bir kişinin ihtimaline düşüverdi. Nasıl çıkacağımı da bilmiyordum bu hayal havuzundan. Yalnızlığım bile rahata alışmıştı. Türlü durumlardan birine sırt yaslamış, oturduğumuz yerden kendimizi eğliyor idik. Ne yalnızlığımı yaşar oldum, ne de biri(leri)yle olduğum zamanlarımı. Hepsi birbirine girmeye başladı. 

Zaman geçti. Ağlamaya başladım. Yalnız.Artık hayalini kurduğum süper güçlerim, hayranlık uyandıran şiirlerim, şarkılarım yoktu yalnızlığımda. Radyom vardı , kaset çalar vardı bir de yolluk elime ne geçerse. Artık yalnızlığımda dostlar aramaya başlamıştım. Dert ortağı deniyordu. Bir şarkı dostu, bir yıkık omurga oldu yalnızlığım. Bazı zamanlar şiddeti sevdim yalnızlığımda. Çocukluğumdaki olağan dışı  fantastik hallerim, bir kaç zaman sonra olağan dışılığını şiddetle tatmin ediyordu. Zararı yalnızlığımla karşılıyorduk. Kavga davamı haklı kılıyordu. Kalabalık sakinliğimi , aksi yalnızlığımla bütünleyip kendimi daha bir dünyayı anlamış hissediyordum. Halbuki...

Hayatımdaki zorunlulukları yalnızlığımla pekiştirmeye başladım sonra. Yalnız okuyordum. Yalnız çalışıyordum. Kalabalık ders çalışma hayalleri ağabeyimden miras kalmıştı. Ama her miras gibi bana kar etmedi. İnsanlar gündüz saatlerinde çalışırdı. Ben sabaha karşı kalkıp çalışırdım. Daha yalnızdı ortalık, sessiz. O sessizliğin içinde kaybolurdum. Ayılınca gün doğar ,düzenin getirilerine mecbur düşerdim. 

En sevdiğim saatlerdir hala sabaha karşı saatleri. Her gittiğim şehirde mutlaka tadına bakarım. Şehrin daha gerçek, dışarıda olan üç beş kişinin de daha kendinde, seslerin daha şahsına münhasır olduğu zamanlar bana hep daha çekici gelmiştir. Bir çoğumuzun korktuğu saatlerdir ki ; aslında kendimizden korkarız. Güç yoktur o saatlerde, şiddet dinmiştir, yalnızlık bir çoğunun suyunu sıkmıştır.

Sonraları yalnızlığım artık seçimim olmaktan çıktı. Odamdaki yalnızlığım bir şehir yalnızlığına büründü, Kalabalığımı büyük sofraları bırakıp, bir tabak sebze yemeğine düştüm. Yalnızlığımla sohbet ediyor onunla bolca zaman geçiriyordum. Bazı zamanlar onunla hayal kurmayı bırakıp sadece münakaşa ettiğimi farkına varsam da var olma biçimimiz değişti herhalde diye pek üzerinde durmuyordum.

Kalabalığım adeta bir maratona dönüşmüştü, konforlu kalabalıktan eser kalmamıştı. Her ne kadar tercih etmesem de eski zamanlarda konforluydu kalabalığım. Yalnızlıklarım benim seçimimdi. Şimdi ise başkalarının seçimlerinde anlamadığın kalabalıklar , yalnızlıklar yaşıyorsun. Yine de hatırı vardı yalnızlığımın, o adeta vahşileşmiş kalabalığın yanında hala en yakınım idi. Güzel vakitler geçiriyorduk yine de. 

Çocukluğum zamanları geldi aklıma. Onlara yolculuk yapmak istedim. Aldığım nefesin iyot kokusunu, ağaçların esintiyle öğleden sonralarımı candan edişini. Adı olgun olan dönemimden, çocukluğuma dönmek için kullandım yalnızlığımı. Zaman zaman toplumdan virüs de kaptığım oluyordu. Yalnızlığım bir zaman domuz hırsına düştü. Kafamın diki ile girdim. Yaban ama modern görünümlü bir insan olarak. Sonra bir yalnızlık halinde sese düştü hırsım. Utandım çocukluğumdan. Özüme baktım rengi dönmüş. Doğruca gecenin karanlığında denize koştum. Attım kendimi suya, karanlığa.Bütün bana ait olmayanları aldı benden gece denizi. Biraz üşüsem de kurulandım, geçti.Çocukluğumun hatırına atladım bisiklete gittim sanayi'ye. Bir tantuni attım. Çocuktum ve gelişme çağındaydım o sıra. O yüzden bir tane atmadım kabul. Bir kaç tane attım... 

Yalnızlığımı tekrar sevmeye başladım. Artık oklavalar,tencere kapakları olmasa da kelimelerle, metinlerle , melodilerle hayaller kurmaya başladım. Hayatıma girenler oldu, yalnızlığıma zaman zaman nefes aldırdılar. Bölüştük. Seviştik .Didiştik. Yalnızlığımla beraber kurduğumuz planlardan bahsettim o insanlara. Plan derken aklına kariyer / gelecek  planları vs gelmesin. Bir kaç an , bir kaç duygu merakından bahsediyorum. Öyle boş hikayeler yoktur benim hayalimde , gücümün ötesindeki şeyleri hayalime karıştırıp hayal gücümü zayıf hissettirmem. Kahramanlık oyunların üzerinden çok evreler geçti hayalimde. Yalnızlığım ne aldı bilemem ama bir hayli bir şeyler kattı bana. Aklım erdiğinden beri çantamı alıp tek başıma bir yerlere giderim. Kulağa çok havalı gelirdi ilk zamanlar, bilmiyordum bir yerden kaçmanın kurtulmaya yetmediğini. Ama şimdiler eve erzak alışverişi yapmak kadar olağan geliyor benim için. Ruhumu doyuruyorum yalnız gidişlerimde. Ansızın duruyorum. Ansızı yürüyorum. Soran eden yok. Keza neden olsun ki? Bazı sohbetlere tanık oluyorum ; sonra kendime bakıyorum , o kadar çok yalnız kalmışım ki, o kadar çok yalnız yaşamışım ki bu olağanlaşmış bende. Biriyle uzun süre zaman geçirmek tahayyül edemediğim bir hal oluvermiş. Unutmuşum. 

Benim varım yoğum yalnızlığım kalmış. Bazı zamanlar seven oluyor yalnızlığımı. Bazı zamanlar sempatik bulmuyorlar. Bazen ukala oluyor yalnızlığım, bazı zamanlar çok mütevazı. Bazen beni tatmin ediyor yalnızlığım , bazen aç uyuyorum. Ama her adımım da hatırı var onun.Varlığın da yokluğunda yanılsama olduğunu gösterir bana. Bir işi yalnızken de seviyorsan yapıyorsan ondan haz alabildiğini, tutkunun gündelik heveslerden uzakta da var olduğunu, öz'ün sadece sen olduğunu, kimliklerin reklam panoları olduğunu hatırlatır bana...