21 Temmuz 2014 Pazartesi

Bugün

Bugün hiç acelem yok, hayatı aaamaaaaann 'lı yaşıyorum.
Kaygımı da almamışım çıkarken. Bir adam sigarasını yakarken kaygımı sordu ceplerime baktım bulamadım.
Gaipten keyifler duyuyorum. Sürekli sular akıyor bi yerden, ben uyurken şehir çok içmiş ve kusmuş olmalı.
Ee tabi şehir, haritada durduğu gibi durmuyor!

Yorgunum galiba biraz,  dün gece hangi şehirleydim kim bilir. Sabaha karşı telaş usulca not bırakmadan kapıyı çekmiş gitmiş...
İnsanlar koşturdu ilk defa, etrafıma bakındım, bir vapur düdüğü dindirmedi zaten olmayan merakımı.
Ben yürüdüm, bir ara onlardan etkilenip hızlandım, iki adım sonra geldim kendime
Yavaşladım. Kendimleştim tekrar.
Sonra yavaş yavaş yürüdüm insanlar koşarken, telaşsız bindim vapura.  Arkada en güzel yeri bana ayırmış vapur ahalisi, ben de kıramadım heveslerini oturdum. Bilmezler ki orası güzel diye oturmadım ben, bendendir güzelliği.
Hava bile biraz amaaaaannncı bugün, yaprağın kıpıdayası yok rüzgarın kıpırtadatası. Alan razı satan razı. Ha bir tek güneşin çıkası var ama bulutların açılmayası.
Güneş öyle güzel yaramazlıklar yapar!
Severim!

11 Temmuz 2014 Cuma

Görsen muhakkak...

Bir sevdiğim vardı benim, yakındaydı. Görsen muhakkak tanırdın onu. Aynı bendi.
Ben gibi severdi.
Uyku aralarında sarılırdı bana. Boynumda hatrı vardı. Ben sarılmasam boynum sarılırdı ona.
Bir kalbi vardı kadınlığından öte. Öyle güzel atardı ki, sen heyecanlanırdın! 
Görsen muhakkak tanırdın. 

Bazen ufak oyunları vardı ama bilirdin, görünürdü. Göstererek oynardı, oynamayı severdi o. 
Küçük oyunları vardı, küçük oyunlara alet olmamıştı, oyunu keyfen oynardı. Hayatını oyuna heba etmemişti.
Oyun(du).

Bazı sabahlar kahvaltı hazırlardı bana, olandan olmayacak şeyler türetirdi. Lezzetliydi elleri, belki pamuk değildi ama lezzetliydi. Zaten pamuk bir el ne kadar sevebilirdi ki?
Gerçi o da pamuk elleri olmasa da pamuk elleri olan biri gibi davranıyordu...
Görsen muhakkak tanırdın.
Bir kahvede muhabbeti baki kalan bir insandı,  sohbeti şekersiz kahveyi arada kaynatırdı, telvesi bile gözünde kalmazdı. Fincanı kapatır ama bakmazdı.

Hayata karşı yürümekten yorulduğun zamanlar o sana doğru koşardı, o zaman sen gerçekçi aklınla sorgulardın, bir varlığın başka bir varlığa böyle candan koşuşunu. Sonra içten içe dertlenir ama söylemezdin, heyecanlarını yitirmiş olduğunu kendine! O, sana inat hatırlatırdı senin olgunluk adına ezdiğin heyecanlarını, sana! Sen de koşardın! Birbirine koşan insanları... Görsen muhakkak tanırdın.

Akşamüstleri ufak bir rüzgar estiğinde sarılırdı bana, vücut iklimimin dengesini sağlardı teniyle.
 Güneşin vedasını teninin vefasıyla dengelerdi.
Ömrü vefa etti ama gönlü ömrüyle hem fikir değildi.
O vefa etmedi.
Sefası bakiydi,
Cefası bana saki,
Ama illa ki.
Görsen muhakkak tanırdın!



7 Temmuz 2014 Pazartesi

İnsan.

Saat 15:00’e geliyor… Artık uyanma vakti. Kalktım mutfağa doğru gittim. Gazetemi açtım, dolaptan sarımsak çıkardım. Gazetenin üstünde sarımsak soymak kolay oluyor, etraf kirlenmiyor; malum sarımsak kabukları şeffaf ve yapışkanlar. Onlar kendi aralarında gazeteyle anlaşıyorlar. 
Gazete de yapışkan ama şeffaf değil. 
Sarmısakları sürahiye koydum, üstüne de zeytin yağı... Ohh mis! Kapattım ağzını.
Yüzümü yıkamadım ama görüyorum. Saçım başım darmadağınık gel gör ki naneli şeker atınca tertemiz hissediyor insan kendini, bütün kirlerim akıyor gidiyor. Hem şeker daha ucuz sudan!

Radyoda şöyle güzel bir müzik açmadım. Kendi boktan sesimle başarılı şarkılar söylemeyi tercih ediyorum genellikle. Evde filtre kahve makinesi olmadığı için çay demleye karar verdim. Son çay yaptığımda su tükenip ocağın altı yanar halde kaldığı için çaydanlığın ömrü bugüne vefa etmedi. Onu saygıyla anıp tenceremsi edavatlarla çay demlemeye koyuldum.
Sandviç mi yapsam veyahut yumurta mı kırsam? 

Şu somun ekmeğin arasına ince kalitesiz bir kaşar koyunca direkt Avrupa birliğine giriyor bizim somun ve vaftiz ismiyle sandviç oluyor. Ve ben sabah kahvaltıma sponsor olmasını istemediğim edebiyatı bi kenara bırakıp caaaanım sahanda yumurtamı 'omlet’ gibi teatral ismin kenarından sıyırarak bir güzel pişirmeye koyuluyorum.

Çay kaynadı, sahandaki pişti. Ne Güzel Bir Sabah!!!

Ağzımın dolu olacağını düşünerek kasetçalara kaset koyuyorum. Çünkü romantik gramofonum yok dramatik bir kaset çalarım var. Ayrıca romantik bir gramofon ihtiyacım hiç olmadı. Romantikle görüşmem bile! Ama İlhan İrem sağolsun!!

Bulaşıkları düşünen var ise onlar da bir zamanlar teknoloji yoksunu bu evde mecburen bir süre ikamet etmişti. Hikaye trajikleşmesin diye bulaşıkların akibetini  yazmıyorum. Anlaşarak ayrıldık.

Maillerimi kontrol etmek için bakamadığım bilgisayarımı çalan hırsızların yakınlarıyla olan ilişkimi yarıda bırakıp zaten gelen maillerde Bill Gate’s den neyden neyden Gets’den olmayacağından mütevelli; çünkü şehirdeki ‘çok soktuk ,biraz çıkarıp sokacaz’’ fırsatlarından öte koy yok mail kutuma, çok da bıtbıtlanmayarak, inanmazsın bir kitap açıyorum. Evet bir kitap okuyacağım!!

Her gün böyle niyetlerim oluyor. Ben de gün gelecek olmamış insanlar gibi, birçok kitaptan bir çok cümlenin altını çizip çükümün sevdasına beylik beylik laflar edip, insan kiralamak için ben söylemişim gibi  kullanacam o lafları! İnsan bu değil mi? Evin önünde yatacağına işe yarasın. 

Bizim iklimde çok sık rastlanan; kitap okurken göz kapama hastalığı yüzünden ne yazık ki gümledi entelektüel planlarım. Tıp bu konuda çaresiz ve adeta tıp!!!

İyisi mi ben işe gidene kadar biraz dolaşayım...

Ve çorap sorunsalı! Kabul çoraplarıma gereken özeni göstermiyorum. Ama onlarda biraz alttan alsın! Hemen yıpranıyorlar, yırtılıyorlar! Bahaneleri de hazır; tırnaklarım! Off tam bi elti hikayesi... Nihayetinde çorabın ucu yırtılmış olsa da ayakkabının içinde kalıyor zaten! Sen bilmezsen kimse bilmez! Aynı aile işleri gibi! 

Bir dakika! Haksız mıyım?  Dışarıdaki hayatımız da böyle ilerliyor. Bir iş kaybedişini, terk edilişini, başarını her bir şeyini sen yansıtmazsan insanlara, kimse bir şey tepki vermiyor. Senin yaşattığın kadar yaşar insanlar sende! Ama senin sürekli demogojik travmatik acıdanyüs besleniyorgi endoplazmik spazmların yüzünden, herkesi senin bütün duygularına alet etmeye çalışıyorsun! Mühim değilsin arkadaşım kabul et! 

Cebimde karton bardaktaki 5,7 gram kahveye verecek 8 liram olmayışının yaratmadığı hiç birşeyle tabure üstünde çay çeeek amcanın kahve paramızın eksikliğini giderircesine köstüğü demli çayımı içiyorum! İyi ki varsın çayçek amca! Yoksa biz nasıl çamur bir ağzı tadacaktık! 

Açıyorum gün içindeki en entelektüel atılımım olan mizah dergimi. Biraz okuyorum ama yaşadığım coğrafya daha komik olduğu için ince bir dudak kaymasıyla bitiyor dergi. 
Bir süre denize bakıyorum…
Bir süre daha…
Ne yalan söyleyeyim, ben genelde uzun süre denize bakıyorum...
Öyle…

6 Temmuz 2014 Pazar

Ben buraya ait değilim
Bu sabahlar bu haksızlıklar bana göre değil.
Hak hukuk da bana göre değil.
Koşulsuzdur bende yarınlar, plansız.
Ben buraya ait değilim,
Çok önce doğup, erken yaşta da ölmeliymişim.
Bu boğuşmalar, bu basitlikler bana göre değil.
Hesaplar arasında bölünen insanlardan olamadım hiç.
Tek hatam düne keşke derken bugünü de kaçırmam elimden.
Ama vefasızda olamıyorum dünüme,
Her dün için bir gün veriyorum bu hayata.
Safça hatır yapıyorum belki ama
Ben buraya ait değilim.
Ben bir kahvenin, bir dokunuşun hatırını taşırım bünyemde
Dokunmak da emek ister en az kahve kadar...
Belki insanlara göre gülüncüm
Kendime göre ise garip.
Yarına uzanmak hevesi rafa kalksa da  
Dününe sahip...

Sessiz Sakin


Bekle de gözüm bir kapansın öyle gel önüne,
Ya da hemen kapı eşiğinde ol da öyle başlayım günüme
Anahtarımı almadan çıkamadığım gibi
Elini tutmadan kapıyı kilitleyemiyim.
Veyahut yalnızlığımdan keyif aldığım günleri hatırlat bana,
Sen yokken de hayata nasıl tutunduğumu...

Ya sensizliği hatırlat bana 
Ya da içinden bir yere gitmeme izin verme.
Ben kıvrılır uyurum bir yerde.
Hem arkadaş da çağırmam hiç,
Gürültü patırdı da yapmam
Sessiz sakin yaşarım seni 
Sana uyurum.
Sana uyanırım.

5 Temmuz 2014 Cumartesi

E gel sen kırk yıl hatrı olan kahvelerden içelim
Yetmişimde ölürüm zaten.
Benimkini boşver, kahveninkinden fazlasını istemem hatır gönülde.
Ben pek hatır gönüle de inanmam esasen,
Gönülde olan hatır'a gerek duymaz.
Oluverir...
Bir bakarsın yetmiş olmuşum,
Hala bir kumsalda, elinden tutarak yürüyorum.
Bazı bazı söylenmeyi de elden bırakmamışım ama
Bir elimde sen, bir elimde dünya hali...