16 Ekim 2018 Salı

Eh işte!

Dilim kar etmiyor derdime. Sanki birine demeye başlasam hikayenin sonunda mahallede kendi kendine konuşan "deli" olacağım gibi geliyor. Ondan sonrası sayık.


Şu  sokaklarda çok söylenenler insanlara deli diyorlar da kendilerinin düştüğü konuma dışarıdan bakınca kafalar bi yanmıyor değil. Zamanında okumuştum ; " Delinin deli dediği insan, akıllının akıllı dediği insandır " Çokça zaman takıldı aklıma. Size de takılsın. İyi beladır. 


Başkaları bir şey yaptığında insanlar genelde yapılan hareketi aşağılar. Bunu beş kişi yaptığında ciddiye bile  almaz görmezden gelmeye çalışır, elli kişi yaptığında tedirgin olur, yüzlerce insan yaptı mı korkar, popüler kültürün türettiği birileri yaptı mı kabul görür. 


Evlerinden çıkmazlar da evlerindeki kör noktadan  dünyayı dikizlerler . Dışarının tehlikeli olduğu düşünüp evlerinde varlıkları adına daha tehlikeli bir hal alırlar. Haberlerde terörle alakalı şeyler izlerken ; aslında kendilerinin de yaşamlarına terörist olduğunu farkedemezler. 



-Kendi hayatlarının düşünce suçlularını tenzih ederim. Onlar seçimlerini yaşıyor -



Gülümsemenin halini unutur bu insanlar, onlarda ya hunharca kahkaha vardır  ya da alayına sövme. Sebebi yüksek hayatlar yaşamaları değil, genelde alçak hayatlar izlediklerinden  ; ara ve reklamsız duyguları görmediklerinden. 



Emek harcamayı ahmaklık olarak görürler. Muhtemel başkalarının ameleleri olduklarından emek denen şeyi , işlevsiz bir çark dişlişi olmak sanırlar. Çünkü emekle üretilmiş bir şeyin bilinci, eğitim hayatıyla habersizce ellerinden alınır. Bunun salgısından bir haberdirler. Eldeki imkanlarla bir şey yapma keyfini bile "ev ekonomisi" dersiyle hiç ederler. Ki istenilenler zaten hiç evde yoktur. 



"Ölümüne ganka" olurlar bu tarz insanlar, fakat yaşamlarına balta olmaktan da çekinmezler. Ölümüne severler yaşamda. Ölümüne bir şeyler yaparlar. Ölümüne korkmazlar falan filan...Yaşamdayız ya hep bir ölümüne. Yaşamına gel ? " Gelemedim ya ganka!"

 

Sevdikleri çok olmaz bu insanların,yani diziler izin verirse sevebilirler. Eğer dizi onlara aşk tanımıyorsa serüvenlerinde, çok da zaman ayıramazlar  çünkü halletmeleri gereken işler vardır. Aşk zaten onlar için gülümseme ile aynı yerdedir. Tanımazlar. Belki bir kaç porno. Onun da adı ne bilmiyorum. Onların aşka dahil olmaları için bir Darwin hadisesi olması lazım gelir. Onu da bu zamanın dünyasında nöh görürsün! 



Genelde bu tarz insanlar bir yere gitmez. Bir yer onlara gelirse içinde yer bulur. Dünyanın nereye gittiği onlar için önemli değildir. Onları, başlarına ne geldiği daha çok ilgilendirir. Çünkü onların başı dünyadan daha değerlidir. Onlara bir şey olmamalıdır. Onlara bir şey olursa asıl o zaman dünyanın sonu gelir. Ekoloji kendini toparlayamaz. 



Bu dediklerim benim derdim bile değil! Dilim kar etmiyor derdime. Sanki birine demeye başlasam hikayenin sonunda mahallede kendi kendine konuşan "deli" olacağım gibi geliyor. Ondan sonrası sayık. 




11 Ekim 2018 Perşembe

Sevemedim.


Kendi yaptıklarımı sevmediğim gibi sevmedim seni
Sanki oluşurken kimsenin önüne geçemediği bir ahraza dönüşüyordu yaptıklarım.
Her daim -sanki bir tek benim gözüme batan- zımparalanmışlık hali. 
Lükse çalan parlaklıktan yoksun.
Sorsan hepsi içinde, dışarısı baş ağrısı gibi.
Veyahut üzerinde kendimi pazarlayacağım üstü açık araba gibi gelmedi bana seni sevmem ya da yaptıklarım. Şıksa bile kendinde kalsın istedim. 

Seni sevmede ki hissiyatla ,kendi yaptıklarımda ki hissiyat çok benzeşiyor.
Belki de bu yüzden ; yaparken sevmediğim ne varsa kimsenin görmediği , bir bir okuyorum sende.
Onaramadığım arızalarım gibisin. 
Onarmak için de uğraşmıyorum hani. Onlarda benimle yaşıyor, bir odayı ona vermişim. Salon ortak. 
Neden onarmak için uğraşmadığımı sorma bana ; her şeye bir neden arama çılgınlığı aldı başını gidiyor.
Şimdinin bilgileri , süpermarketlerdeki indirim gibi. Ortalarda diye alıp , üç kuruşunu da ona harcayıp eve geldiğinde  niye böyle tuttu diye incelediğin fişler gibi.
Daha bunu deşerim de, sonra konuşuruz neden ihtiyacını  şimdi zamanı değil...Sonra da.

Bir şeyin zamanı olduğunu belirleyebileceğimi sanmadım hiç. Zaman mevzusunda otoritenin insan olduğunu da görmedim bu yaşamışlığıma kadar. Etrafta beylik cümlelerle beni güldürenler çok oldu. Onların zaman hakkındaki telaşı ve bilgisi güzel bir kara komedi gibiydi, para vermeden izlediğim. 

Plan yaptığım zamanlar da oldu hayatımda ; kulaktan dolma sorulara cevap verdiğim de. Bir kaç bilir cümlem ağzımdan hapşırmak gibi çıktığında kendimi bir güzel benzettim. Çekici değildim ve etkileşmek bir yana dursun  ; yalnızlaştığımı hissediyordum. Cevaplarımın ne önemi var?  Ezber. 

Ezberleri sevmediğim gibi , sevmedim seni. Koşullu şeyler bana bir hayli saçma gelir. Rüyalarda görünen panjurlu evleri de saçma bulurum zaten. Saf , boya vurulmamış tahtanın kokusu özlüyorum, ağacın sesini...Keşke seni özleseydim. Belki bir kaç aksiyon yaşardık filmlik. Gerçi gerek de yok. Artık kimse sinemaya gitmiyor. 

Bütün telaşlarımın yanında bir hayli savruk olduğum için belki ,modern hayatların yanında düzenli sevemedim seni.  Önce kendi uğraşım vardı, kendi dertlerim; adına hayal deniyor şimdilerde. Belki arkama bir yaslansam, konforun tadına bir baksam , belki ütülü çamaşırı bir giysem çok sevecektim aslında.  
Ama kim bilir...

Belki de çok kavramı bana bolluk ifade etmiyordur. Belki de bu denli aç olmamızın sebebidir çokluk. Belki varlığın çoklukla bir ilgisi yoktur da yokluğun üstünü örttüğü için çokluk, biz "iyi ki varız" diyoruz birbirimize. 
Belki de buğday ambarında olduğu için aç kalmıştır tavuk.  Belki de eşeğin aklına karpuz kabuğunu yemek düşürüldüğü için görememiştir gemilerini...