Takvimler ne der bilmem ama ben ömrümün en uzun gecesini yaşadım son iki gün içerisinde. Halsizlik bitmedi, vücut dinlenmedi. Göz, bir gün bulsa ayacaktı. Şimdiye kadar içine attığı kapaklardan bir ışık göremedi her hal.
Ne kadar sustuğu varsa uyudu vücut. Bütün diyemediklerine uyudu.
Sanıyorum kafa karışıklıklarıyla başka boyutta hesaplaşmak istedi zihin. Bu
sebepten, vücudun bütün gardlarını düşürdü. Bir bir saldırdı. Her zihin
sekmesinde gerildi, terledi, üşüdü vücut. Belli belirsiz bir sivrisinek vızıltısı duydu, o da para olsa gerekti. Bütün hesaplaşmaların yanı sıra fırsat
buldukça, el yordamıyla öldürmeye çalıştı sineği. Baktı başa çıkamıyor vılzıtıya karşı son
kertede anca el savurarak direndi.
Vızıldadı maddiyat bitik ve amaçsız bir sinek gibi. Olmasa da olur bir sinek gibi.
Zihin, ben sinekle uğraşırken öyle vurmuş ola ki karnıma vücut en
büyük darbeyi orada almış olmalı . Bir ara can havliyle kendini klozete attığımı
hatırlıyorum. O kadar ağrıdı ki karnım, nefes almak için içimi çıkarmak
zorunda kaldım. Bütün zaaflarımı kustum.
Bir pehlivan edasıyla girdim tekrar
yatağa, mesleğim yorganım olmuştu. Bir süre de onunla uğraştım.O beni ısıtmamak
için bense onun altına sığınmak için elimden geleni yapıyordum . Kafama kadar
örtüyordum işimi üzerime ama hep ayaklarım açıkta…
Kalbim bir süre sıkışır gibi oldu, sonra bunlara sığınma
dedi vücut. Yalan atakları da salondaki kanepeye attı. Yastık bile
vermedi yalan ataklara.
"Devam" dedi vücut.
Zihinden korkmamaya başladı. Zihin vazgeçse dahi kapadı
gözünü! Döksün istedi eteğindeki taşları.
İnadına kapadı gözünü daha iyi görsün diye!
İnadına dövüştü!
Sonra dövüşmekte manasını yitirince oturup konuşmaya
başladılar.
En güzel anlar o anlardı.
Bir geceden bir geceye konuştular.
Sonrası GÜNAYDIN oldu…
Günaydın….