16 Ekim 2016 Pazar

Buralar

Yazım dili olmayan bir yerdeyim. Yazılar havada uçan bulutlar gibi burada. Gölge ediyorlar, bazen de gürlüyorlar. Etkisi illa vardır ama etkileşimi yok. Çoğu insan  şemsiye açıyor zaten, çoğu yazıların gölgesinde. Ama pek göğe de bakmıyorlar. Baksalar belki, akıllarına bir şey takılır, bir kelam dokunur diye korkuyorlar herhalde. İşin yoksa üzerine düşün...
Buradakiler çok çalışıyor, işleri güçleri çok zamanlarını alıyor. İşleri çok mühim onlar için. Öyle kelimelermiş, gökyüzüymüş, yazıymış gibi “safsatalara” zaman ayıramayacak kadar meşgul buradakiler. Bir dokun bin ah işit, ama bir kelime okuma.
Buranın telaşları beton. Koca koca beton arkadaşları var. Betonlarla bile arkadaş olunabiliyor ama kağıt parçasından mürekkepten korkuyorlar… Üflesen uçar yahu bunlar! Belki de nefeslerinden de çekiniyorlardır. Ola ki üflediler o sırada  başka şeyler de çıkar gider bünyeden  akabinde  kendilerini kandıramazlar diye çekiniyorlardır. Nefes bu nerde boş vereceği belli olmaz. 
Gerçek olmayan yaşam biçimlerine gelemiyorum bile. Ekrana dokunmaktan teni unutanlar ordusu var burada. Ekrandan seviyorlar, erkenden şarjları bitiyor. Oradan yakınlaştırıyorlar kendilerini bir başkasına. İki parmağın değmesiyle iki kelamın hatırını kırıyorlar. Yakınlaştırdıkça fotoğrafı kendilerine uzaklaşıyorlar. Bir müddet sonra en yakın prize yakınlaşıyorlar, biraz elektrik ve evet!  Tekrar hissedebiliyorum....
Kendilerini kendiliğinden sevmiyorlar. Yalan yok. Başka bir balon üzerinden seviyorlar. Fotoğraflarını sunuyorlar düzenli olarak, belirli saatlerde. Öğün gibi benimsemişler bu rutini. İsviçreli bilim adamların genel geçer sağlık kuralları gibi bir hal almış bu servis. Günde 2-3 kere şu saatler arasında. Hafta sonları ise şu saatlerde.  Sürreal bir yaşama biçimini  daha sürreal bir zorunlulukta bocalatan hastalıklı bir özgürlük yanılsaması!
Bir sürü gerçeği, aslını reddedip yedekliyorlar. Yedekli asılsızlar deposu.

Yorgun savaşçılar gibi eve gidiyorlar. Biraz kahramanlık oyunu aşılayıp, bunun afyonu ile uyuyacaklar. Yarın bilmedikleri ama profesyonel oldukları bir tempoya dahil olacaklar. Dinlenmeliler… 

1 yorum:

  1. Mecbur mu idik bu kargaşaya. Halbuki günün her saatinde gökyüzü var iken, olmasa dahi kalem, mürekkep ve kağıt var iken.Güzellik aramak istediğinde yerde. Herkesin güzellliği başka tabi. Ender insanlar idik biz. Gökyüzüne bakabilen, sayfalardaki cümlelere aşık...

    YanıtlaSil