15 Mayıs 2023 Pazartesi

Sakin kalmaya çalışıyorum. 

Çok hızlı dönüşüyor dünya. Zihnim ise dünyanın etrafındaki ışık. 

Dünya leb demeden benim zihnim ayda yaşamak için yer arıyor. 
Kendini cevval bir hamle sahibi ya da görünmeyeni görecek kadar kudretli sanıyor. 

Biliyorum değil, gel de anlat.  Çok da celallenmesin diye onu biraz eğliyorum. 

Dedim ya sakin kalmaya çalışıyorum. 

Bir ara Napolyon'un savaşlarını aratmayacak serüvenleri yaşadım zihnimle . Uzun yıllar sürdü. Çok kan kaybettim. Kazandım sandıkça kazınmışım. İnce bir çizgidir. A ne ara ı'ya döner ömründe anlamazsın. İnsan kazandıkça kazar, kazdıkça yetmez. Bir dağın zirvesi gibi görünürken kazanmak, avucunda güneşi belli belirsiz gördüğün bir kuyu kalır. Ve gökyüzü çok uzak.

Kenarında kıyısında kalan anılar var zihnimde. Özlediğim dokunuşlar, öpüşler. Özlediğim gibi değiller biliyorum. Gel de anlat.  

Bir gün volkan patladı içimde. Hiç aklıma gelmezdi, kimsenin aklına hiç bir felaketin gelmediği gibi. İnsandan lav akar mı? Akarmış. Bunu zihnim demiyor, ben diyorum. Taş ettim dokunduğum her şeyi. Volkana sorsan haklı, diğer tarafa sorsan konuşamaz; taş artık. Ben de volkan değilim. Doğanın kanunu. 

Yelkenle uzun yol yapışlarımın ilk bir tanesinde, beni çarptı deniz. Ben de direndim. Ayağa kalkıyorum, yatıyorum, oturuyorum... Bana mısın demiyor, tuttu deniz. Şimdiye kadar öğretildiği gibi kalktım ayağa ve " Hadi bakalım" dercesine direndim. Yanımdaki kaptanım da, " Direnme, uyumlan. O zaman su gibi akar" demişti. Doğanın kanunu; dirençten değil uyumdan geçermiş. 

Siz günlük hayatınızda hem sevdiğiniz sulara gidip, hem de o sulara direnmeyin. Uyumlanın... O zaman doğanın sesleri içinde, rüzgarı alıp, iyot kokusu ve köpüğün beyazıyla öyle seyredersiniz ki; şehir uzak gelir.

İnsan seyir ederken bir şeylerin uzak gelmesi rahatsız etmiyor ama durdun mu zihnin yakınındakinden bile rahatsız oluyor.  İşi yok zihnin ne yapsın. O uyum filan da sevmez. boşa düşer. Sıkılır. 

Nerede kalmıştım? 

Sakin kalmıştım. Fakat dünya hızla dönüyordu.

Sakinlik bazen sükunet gerektiriyor. 

Sükunet ile susmayı karıştırmayalım. Biri seçim diğeri mecburiyet. Sesimin güçsüz olduğu zamanları çok iyi bilirim. Bazıları uykunu alamadın mı der, hasta mı oluyorsun der halbuki içimin gücü gitmiştir. Bu öncelikle insanın sesine yansır. Sesin çıkmaz. Küskün bir beste gibi çalınmamak için yüzünü göstermez dünyaya. Her zaman durucak bir sebep bulur sana zihin. 

İnsanın zihni güçlendi mi, sesi güçsüz kalır. 

Öhöm, ıhım, boğazını temizlemeye çalışmak da kar etmez. Tortular boğazında değil. Bu tavrıda zamanında yaslamışlar bize. Biz de ona sarılmışız tıpkı öfke gibi. 

Farkındaysanız bir kenarda hıçkırarak ağlayana bakmayan toplum, bir öfkeye fanatik olabiliyor. Öfke dikkat çeken ve seyir zevki olan bir şey demek ki bu denli rağbet görüyor. Her yalnızlaşan öfkesiyle markalaşıyor adeta. 

Ben markamı yaktım öfkeyle. Ağlasam serpilirdi belki, ama yakmış bulundum. 

Şimdi sakin kalmaya çalışıyorum. İçimdeki uhde ve zihnim hemhal olmaktan vazgeçene kadar ben bir kenarda sükunetimi koruyacam. Elbet sıkılırlar birbirlerinden. İkisi de aynı. İkisi de birbirini sevmediğini anladığında ben kendimi sevmeyi doya doya yaşayacam. 

Ve inanın buna, sevgiyle...



















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder