2 Kasım 2014 Pazar

İki Dost

Haller yalın. Sakin bir umutsuzlukla sakin bir umut oturmuş kahve içiyorlar. İkisi de dingin, aynı akşamüstü gibi. 
Umut eksik kaldıklarını anlatıyor, umutsuzluk yüklendiklerini. Öyle sakin sükun. 
Kah yanıyor ışığı umudun, kah sönüyor umutsuzluğun eylemsizliği, bir süre direniyorlar birbirlerine gizliden gizliye. 
Benim gibi devrik cümleleri ikisinin de. Ben ise yanlarına oturmuş bakmadan dinliyorum onları. Merak ediyorum başlarına gelecekleri. 
Umutsuzluk "savururken" eylemsizliğini, savunuyor bütün "suz-sizliklerini". Bir bir cebine dolduruyor garanti ediyor yarınki tartışmalarını. 

Umut duruyor bir buzuki edasıyla. Ufak ufak gelip gidiyor ezgisi. Gelirken hüzün mü sevinç mi anlamıyorsun ama bir balzamik tadı bırakıyor ağızda.  Bir meşk masası oluşturmaya çalışıyor umut -"suzluğun" alkolunu kendiyle fermante ediyor. Güneşi alıyor yanına kim bilir belki de aydınlıkla haklı çıkmak istiyor içten içe. Ya da haksızlıkla mutlu olmak istiyor umut. 

Umutsuzluk gibi hakka değil mutluluğa sırt yaslamak istiyor umut. Yaşanmış değil yaşanır olmak istiyor. Haklı umutların saçmalığında boğulmak istemiyor. Bir yardan denize atlamak istiyor ıslanmak hakkıyla değil uçmak mutluluğuyla. Umut yaşamak istiyor, umutsuzluk yaşanmak! 
Umutsuzluk mars etmek istiyor, umut tavla atmak. 
Sonra bir çay istiyor umut. Umutsuzluğa da soruyor "
İster misin?" diye. Umutsuzluk "Kahvem var " diyor. "Soğumuştur" diyor umut. 
"Ama daha bitmedi" diyor umutsuzluk...
İkisi de yaslanıyor arkasına...

1 yorum:

  1. Fotoğraf kaynağı ; http://www.harftamircisi.com/konular/yasayan-mekanlar/page/5

    YanıtlaSil