Duygusuzluktan hastalanıyoruz. Kimi gripler hissizlikten.
Vücudun besin kaynağı bazen değişebiliyor. Biz bunu öngörmeyip basıyoruz
mandalinayı limonu bünyeye. Ya da o ne idüğü belirsiz hapları kullanıyoruz. Vücudumuza
tanımadık tamirciler davet ediyoruz. Sürekli bir tadilat hali. Bozuk yapılar
gibi…
Görüp eleştirdiğimiz ne varsa şehir yaşamında bir bir
üzerimize giyiyoruz. Gecekondulara söylenirken kendi çarpık kentleşmemize hiç kusur bulmuyoruz.
İçimizdeki inşaların betonuna, tuğlasına bakmadan ha babam ucuz iş gücüyle
çalıştırıyoruz paralı ilişiklerimizi. Olmayışı başka bi olmamışlıkla
örtüyoruz. Sonra bir araya geldiğimizde "Yaşanmaz
artık burada! Her yer beton oldu " demekten de geri kalmıyoruz.
Kendi içimizdeki oksijenimizi yitirip, ağaçlarımızı kesip
bir bir kurutuyoruz fikirlerimizi. Kimi insanlar içindeki yeşilden vazgeçerken
başka bir yeşile sarmalanıyor. Onunla geçiştiriyor nefessizliğini. Kimi ise kör
kütük oluyor anason kuyusunda, kendi çalıp kendi söylüyor. Kuyuda sesi kendine
döndükçe, kendini kalabalığın içinde zannediyor.
Sustu mu korkuyor, konuştu mu kızıyor…
Ne
yaparsa kendine yapıyor.
Bazı zamanlarsa kadercilik yapıp vahlanmaların arkasına sığınıyoruz. Keşkelere sırtı dayayıp oturduğumuz yerden söylene söylene tüketiyoruz vitaminlerimizi. Yapmak yerine o kadar konuşuyoruz ki duvar kesiliyoruz kendi derdimize.
Son kertede yıkım hekimlerine, danışmanlara gelince birden
kaplan kesilip kendimizin kıymetini biliyoruz bilmesine de kendi kurduğumuz
dengesiz yapıları savunacak bir umut kalmıyor içimizde. İnanamadığımızdan
savunamıyoruz da…
Bütün hastalıklar kendimizden. Duygusal
eksikliklerimizi vücut başka türlü dışa atıyor. Mevsimsel durumlar değil. Öyle ki mevsimler de
artık kendinde değil...
Grip oldum. Ve bu yazın benim için doğru tespit. Kalemine sağlık.
YanıtlaSilGrip oldum. Ve bu yazın benim için doğru tespit. Kalemine sağlık.
YanıtlaSil